Soya izoflavonlarının östrojen hormonu- benzeri etkisi nedeniyle göğüs kanseri (östrojene bağlı) riskini artırıp artırmayacağı yönünde ciddi endişe var. Endişelerin kaynağı, deneysel koşullarda laboratuvarda ve deney hayvanı çalışmalarında kanser hücrelerinin gelişimini artırması. Bu konuda yürütülmüş çok sayıda araştırmanın yanı sıra deneysel ve klinik sonuçları değerlendiren yayınlar bulunuyor. Öncelikle soya ürünlerini sık olarak tüketen Uzakdoğu toplumlarında yürütülen saha çalışmalarında soya ürünlerinin kanser gelişimi ile herhangi bir ilişkisi bulunmadığı, hatta aksine kanser gelişimini engellediği sonucuna varılmış. Batı ülkelerinde menopoz dönemindeki göğüs kanseri hastalarında kanserin tedavisinin ardından soya ürünlerinin verilmesi ile göğüs kanserinin yeniden aktive olması gibi bir durumla karşılaşılmadığı bildiriliyor. Deneysel sonuçlar ile insanlar üzerinde gözlenen sonuçlar arasındaki farklılık halâ net olarak bu endişeleri giderebilmiş değil. Peki, bu sonuçlardan çıkarılacak yorum ne olabilir?
Kanımca, öncelikle bitkisel ürünlerin vücutta büyük değişim geçirerek emildiği dikkate alınmalı. İzoflavonlar kalın bağırsaktaki mikroorganizmalar tarafından yapısal değişikliğe uğratılarak (ekuol) emiliyor. Hâlbuki deneysel çalışmalar doğrudan değişime uğramamış izoflavonlar ile yürütülüyor. Dolayısıyla, mevcut bulgulara göre deneysel sonuçlara dayandırılan bu endişelerin insanlar için geçerli olmadığı görülüyor. Batı ülkelerinde yürütülen dört yıl süreli bir klinik çalışmanın sonuçları bu yıl sonunda alınacak. Uzun süreli bu çalışmanın sonuçlarının bu konuda daha aydınlatıcı olacağını umuyorum.
Kemik erimesinde sadece Soya izoflavonları değil soya proteini de etkili
Geçen hafta soya fasulyesinden elde edilen izoflavonlarının menopoz döneminde kadınlarda kemik erimesi ve kemik kırılması riski üzerindeki etkisinden bahsetmiştik. Deneysel bulgular sadece soya izoflavonlarının değil, soya proteinlerinin de kemik erimesinde yararlı olabileceğini gösteriyor. Yayınlanan bir çalışmada sıçanlara (rahimi alınmış ve alınmamış iki ayrı grup halinde) ağız yoluyla insanların günlük beslenmesinde yer alan soya proteini, buğday proteini ve pirinç proteini gibi bazı bitkisel proteinler ile kesilmiş süt suyudaki proteinler (peyniraltı suyu) iki hafta boyunca uygulanmış. Süre sonunda hayvanların incik kemiğinde kemik mineral yoğunluğundaki değişimin yanı sıra sonuçlar tomografi ile izlenmiş. Çalışma sonucunda soya proteini ve kesilmiş süt suyu proteini verilmesi ile kemik mineral yoğunluğunda belirgin artış sağlanırken, buğday ve pirinç proteinlerinin belirgin bir etkisi bulunmadığı bildiriliyor. Ancak soya proteini ve peyniraltı suyu farklı şekillerde etki etmektedir. Soya proteinlerinin de soya izoflavonları gibi kalsiyum metabolizması üzerinde etkisi bulunmuyor, östrojen hormonu eksikliğinin kemiklerde yol açtığı mineral kaybını engelliyor. Buna karşılık peyniraltı suyu kalsiyum emilimini artırarak kemik mineral yoğunluğunu koruyor.
Peki bu deneylerin sonuçlarını nasıl değerlendirebiliriz? Öncelikle kemik kaybının önlenmesine yönelik önlemlerin gençlik döneminde alınması gerekir. Yani, genç bayanların soya ürünleri ve peyniraltı suyu içeren ürünleri sistemli olarak kullanması menopoz dönemini daha rahat geçirmelerini sağlayabilecektir. Menopoz döneminde ise kemik mineral yoğunluğunun desteklenmesi amacıyla bu ürünlerin kullanılması yararlı olacaktır.
Diğer taraftan, izoflavonların geçen hafta da belirttiğim üzere, zayıf bir östrojenik etkisi (kadınlık hormonu benzeri etkisi) bulunmaktadır (fitoöstrojen). Dolayısıyla, vücudunda östrojen hormonu üretilen genç ya da henüz menopoza girmemiş kadınlarda izoflavonlar östrojen hormonu ile yarışarak hormonun etki göstereceği kısımlara (reseptör) bağlanır ve bağlanacak yer bulamayan hormon ise karaciğerde parçalanır. Bu suretle, soya izoflavonları adet dönemlerinde hormon salınmasına bağlı olarak görülen sıkıntıların hafifletilmesinde yararlı olabilmektedir. İzoflavonların kaynağı sadece soya fasulyesi değil, nohut, kırmızı yonca gibi bitkilerde de bu tip bileşikler bulunmaktadır.