Ortalama insan yaşam süresi uzadıkça daha önce fazla önemsemediğimiz bazı hastalıklar giderek daha çok dikkati çeker hale geliyor. Halk arasında basit bir şekilde “bunama” olarak adlandırılan demans ve daha ileri şekli olan Alzheimer hastalığı günümüzde insanların “Acaba bir gün beni de.....” endişesi ile çekindiği bir illet. Dünyada yirmi milyonun üzerinde insanın halen bu hastalığın pençesinde olduğu ve bu rakamın önümüzdeki 40 yıllık dönemde en az iki misli artabileceği bildiriliyor. Alzheimer hastalığı görülme sıklığı 65-69 yaşları arasında yüzde 1 civarında iken, bu oran 80-84 yaş grubunda yüzde 12 ve 85 yaş üzerinde ise yüzde 25’lere varıyor.
Aslında önemli olan; bir insanın ne kadar uzun yaşadığı değil, ne kadar sağlıklı yaşlanabildiği. Kaliteli yaşlanmak, bir ölçüde banka tasarruf hesabına benzer. Yaşlılığımda gerekir düşüncesi ile yapılan birikimler gibi, kalıtım mirasına bağlı kişisel şanssızlıklar haricinde, yaşamımız boyunca sağlığımızı ne derecede koruduğumuz bizim yaşlanma kalitemizi belirler. Hayatımız boyunca olumsuz yaşam ve çevre koşulları, beslenme şekli, sigara ve alkol bağımlılığı, gereksiz ilaç kullanımı, stres, obezite vb. çok sayıda etkenin olumsuz etkilerinden ister istemez etkileniyoruz. Ayrıca bazı kronik yangılı hastalıklar gibi süreğen hastalıkların da Alzheimer hastalığı gelişiminde önemli rol oynadığına dikkat çekiliyor.
O halde, “Kaliteli yaşlanmak” için alınacak öncelikle bizim kontrolümüzde olan; sigara ve aşırı alkol tüketimi, obezite ve stres gibi olumsuz etkenleri ortadan kaldırmak gerekir. Kontrolü elimizde olan diğer önemli bir etken ise “Beslenme şekli”. Demans ve Alzheimer hastalığı uzun süreçte geliştiği için kesin bir öneri paketi sunulabilmesi mümkün değil şüphesiz. Bu hususta daha ziyade saha çalışmaları (epidemiyolojik) yol gösterici olabilmektedir. Bu tip çalışmalarda kalori sınırlamasının (günlük 3000 kaloriden 1600’ye indirilmesi) Alzheimer hastalığı gelişme riskini yarı yarıya düşürdüğünü ortaya koymaktadır. Bu suretle yaşlanma ve demans gelişiminde önemli etkisi olduğu bilinen proteinler, lipitler ve DNA gibi yapı taşlarının oksidatif hasarı azaltılabilmektedir.
“Oksidatif hasar” demans ve Alzheimer hastalığı gelişiminde önemli bir etken olduğuna göre antioksidan içeriği yüksek besinlerin kullanılması akılcı bir yaklaşım olacaktır. Bitki polifenoller (flavonoitler, prosiyanidinler) antioksidan etkileri bilinen bileşiklerdir. Ancak her antioksidanın kan-beyin engelini aşarak beyin hücreleri üzerinde yararlı olması beklenemez. Yani “antioksidan etkili” olarak etiketlenen her doğal ürünün demans üzerinde yararlı olmasını beklememek gerekir. Bu konuda yararlı olabilecek bazı besin öğeleri arasında “omega-3 yağ asitleri” ön plana çıkmaktadır. Bu grup maddelerin serbest radikalleri süpürerek lipit peroksidasyonunu azalttığı ve vücumuzda bulunan antioksidan enzimlerin (glutatyon peroksidaz, katalaz, süperoksit dismutaz vb.) etkinliğini artırdığı deneysel olarak ortaya konulmuştur. Buna karşılık margarin içerisindeki omega-6 yağ asitlerinin yüksek oranda tüketimi Alzheimer hastalığı riskini artırmaktadır. Antioksidan etkili vitaminler E ve C ‘nin de olumlu etkileri deneysel olarak gösterilmiştir.
Demans ve Alzheimer hastalığı üzerinde önleyici bir başka besin bileşeni ise “folik asit”. Yeşil sebzeler, narenciye meyveleri, karaciğer ve tam tahıl ürünlerinde bulunuyor. Sinir hücreleri özellikle folik aside hassas olduklarından, yetersizliği durumunda kendilerini yenilemesi güçleşmektedir. Folik asidin muhtemelen homosistein seviyesini düşürerek etkili olduğu düşünülmektedir. Deneysel çalışmalar yükselen homosistein seviyesine bağlı olarak hücre DNA onarımı bozularak hücre ölümüne yol açtığını göstermektedir.
“YAŞLANMAYI ÖNLEYEMEZSİNİZ, AMA YAŞLI OLMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ” [George Burden].
Önemli olan kendinizi her yaşta genç hissedebilmek. Bunun için gençliğinizde yatırımınızı iyi yapmanız gerekir.