Ortalama insan ömrü uzadıkça yaşlılıkta en çok korkulan hastalıkların başında demans ve ileri safhası Alzheimer hastalığı geliyor. Bazı şeyleri unutmaya başladığımızda hemen endişeleniyoruz; “acaba Alzheimer hastası mı oluyorum?”. Şüphesiz bu tip yavaş gelişen hastalıkları sadece insan ömrünün uzaması ile açıklamak gerçekçi bir yaklaşım olamaz. Araştırıcılar bu hastalığa yol açan olası etkenleri tespit ederek bunlara karşı ne gibi önlemler alınması gerektiğini tartışıyor. Hastalığın gelişimini engelleyici ve tedavi edici ilaçlar geliştirmek amacıyla hastalığa yol açan etkenlerin ayrıntılı olarak ortaya konulabilmesi önemli.
Yapılan çalışmalarda elde edilen bulgularda demans ve Alzheimer hastalarında B vitamini yetersizliği ve buna bağlı kan homosistein ve metilmalonik asit seviyelerindeki yükselme dikkati çekiyor. Özellikle de folik asit ve B12 vitamini eksikliği üzerinde duruluyor. Aslında ilerleyen yaşlarda gıdalar ile alınan folat ve B12 vitamininin kan-beyin engelini geçerek beyin dokularına ulaşması zorlaşıyor. Ancak tek sorun yaşa bağlı olarak gelişen bu metabolik sorunlar değil, tüm hayatımız boyunca kullandığımız bazı ilaçlar, beslenme şeklimiz ya da kalıtımsal mirasımızın etkisi büyük. Mesela, gastrit, reflü ve ülser gibi mide şikâyetlerinde leblebi gibi yuttuğunuz antiasit ilaçların ya da mide asidini baskılayan ilaçların (proton pompa inhibitörleri ve H2-reseptör antagonistleri) gıdalarda bulunan B12 vitamininin bağırsaklardan emilimini engelleyeceği hiç aklınıza gelmiş miydi?
Folat, B6 ve B12 vitaminleri eksikliğinin yol açtığı en önemli sorunlar nörolojik ve psikolojik işlev bozukluklarının yanı sıra algılama bozuklukları ve demans gibi beyin işlevleri yetersizliği. Farklı deneysel tasarımlarda yapılmış ve kırkaltıbin kişiyi kapsayan ve kanda homosistein seviyesi ya da B vitamini seviyesi ile algılama bozuklukları veya demans ilişkisini ortaya koyan yüzon bilimsel çalışma bulunuyor. Vücutta meydana gelen homosistein bu grup B vitaminlerinin rol oynadığı bir enzimatik tepkime ile metillenerek beyin sağlığı için çok gerekli bir amino asit olan metiyonine dönüşüyor. Metiyonin daha sonra S-adenozil metiyonine (SAMe) dönüşerek beyin ve hücre için önemli bazı maddelerin (kateşolaminler, indolaminler) meydana gelmesinde rol oynuyor.
Folat, B6 ve B12 vitaminlerinin vücutta yeterli seviyede bulunmaması durumunda homosistein yeterince metiyonine dönüşemediğinden kan seviyesi yükselerek kalp krizi riskini artırmaktadır. İşte bu nedenle kalp krizi riskini azaltmak için folik asit kullanılması önerilmektedir. B12 vitamininin kaynağı hayvansal ürünler olması nedeniyle vejeteryanlar bu bakımdan önemli risk altındadır.
Diğer taraftan, yukarıda belirttiğim şekilde folik asit be B12 vitaminin algılama işlevleri üzerinde etkili olabileceğini ortaya koyan çok sayıda deneysel bulguya karşılık yayımlanmış olumsuz raporlar da bulunmaktadır. Mesela önemli bir tıp dergisinde 2006 yılında yayımlanan bir çalışmada Avustralya’da 65 yaş üzeri kadın ve erkek gönüllülere 2 yıl süresince her gün B12 vitamini (500 mikrogram), folik asit (1000 mikrogram) ve B6 vitamini (10 miligram) verilmesi ile algılamayı artırmadığı bulgusu yer almaktadır. Bu çalışma bana oldukça komik geldi. Yukarıda açıkladığımız etki şekli göz önüne alındığında, insanlara bu B vitamini karışımını vererek her insandan bir Einstein mı yaratacaklarını umuyorlardı?
"Günlük sağlık haberleri ve benzer konularla ilgilenenler için www.saglikiletisimplatformu.com'u ziyaret etmekte fayda var. Bu platform, çeşitli sağlık konularıyla ilgili makaleler, uzman görüşleri ve güncel bilgilere erişim sağlıyor. Ayrıca, 'Beyin yaşlanması ve B vitamini ' gibi özel sağlık sorularınızı da burada bulabilirsiniz. Ancak, daha detaylı bir inceleme ve kişisel sağlık durumunuzla ilgili öneriler almak isterseniz, online danışmanlık hizmetleri sunan www.onlinemuayenehane.com'u da ziyaret etmenizi tavsiye ederim."