Bireylerin aldıkları vitamin ve diğer minör elementlerin tek kaynağı multivitamin preparatları değil; besinlerin önemli bir kaynak oluşturduğunu biliyoruz. Hangisinin daha yararlı olabileceği konusunda kesin bir öngörüde bulunmak zor. Ancak doğal ve sentetik kaynaklı olanların vücut tarafından yararlanımında bazı farklılıklar bulunduğu ortaya konulmuştur. Yapılan çalışmalar, doğal yolla sağlanan bazı vitamin ve minerallerin ilaç şeklinde alınan multivitamin formulasyonlarına oranla daha süratle ve yüksek miktarda vücut tarafından emilebildiğini ortaya koymaktadır. Mesela, narenciye meyvalarının içerisinde bulunan biyoflavonoitler ve diğer bazı bileşenlerin hücre geçirgenliği üzerindeki etkisi nedeniyle, portakal vd. narenciyeler içerisinde bulunan C vitamini ilaç şeklinde alınan saf vitaminden bir kaç misli daha hızlı ve yüksek oranda emilmektedir. Diğer bir örnek ise, E vitaminin farklı kimyasal formları arasında şu an için alfa-tokoferol’ün en yüksek etkinliğe sahip olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle, doğal kaynaklı alfa-tokoferol sentetik kaynaklı olanlara tercih edilmektedir. Ancak gıdalarda bulunan diğer E vitamini formları arasında gama ve delta tokoferolün bazı kronik hastalıkların önlenmesinde rol oynadığı düşünülmektedir. Dışarıdan alfa tokoferol takviyesi ile gıdalarda bulunan bu iki formun emiliminin engellendiği gözlenmiştir.
Hamlet’ten bir uyarlama yaparsak “olmak ya da olmamak” yerine “kullanmak ya da kullanmamak” sorusuna net bir cevap verebilmek zor. Çünkü, geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, net bir sonuç ortaya koyabilmek oldukça zor. Bazı çalışmaların sonuçları kullanımı şiddetle önerirken, bazıları ise bir yararı bulunmadığı şeklinde. Multivitamin kullanılışı ile bağışıklık sisteminin desteklendiği ve kişilerin enfeksiyona yakalanma riskinin azaldığı yolunda bazı klinik bulgular bulunmasına karşılık, koroner arter hastalığı veya kolon kanseri gibi hastalıklara yakalanma riski üzerinde bir etkisi bulunduğuna dair yeterli bilgi sağlanamamıştır. Yaşlılarda folik asit, D vitamini ve B vitamini eksikliğinin kalp-damar hastalıkları, kanser ve osteoporoz gibi durumların oluşmasında risk teşkil ettiği ve bu vitaminlerin kullanılması önerilmesine karşılık etkili olduğuna dair kuvvetli destekleyici bulgular da gözlenememiştir.
Aslında sorunun cevabı sanırım “ne gibi beklentilerimizin bulunduğunda” gizli. Kişilerin kendi “beslenme alışkanlıklarına” ve “iş güçlüğüne” göre belirleyeceği multivitamin destek kürlerinin abartılmadan ve günlük önerilen miktarları aşmadan uygulanmasında yarar görüyorum. Anahtar kelime “abartılmadan” ve “sürekli kullanımdan kaçınmak”. Bazı kişilerin “vitamin hücum dozu” uygulaması bana ters geliyor. Mesela, günde 3 g C vitamini. “Baskın basanındır” diye bir düşünce vardır ama hücum ederken fazla kayıp verebilirsiniz. Burada kayıp “vücutta hasar” olabilir.
Vitaminler ve minerallerin risk gruplandırması
O halde vitamin ve minerallerin risklerinin neler olabileceği konusunda biraz bilgi sahibi olmakta yarar var. Mevcut çalışmalar sonucunda elde edilen bilgiler değerlendirildiğinde vitamin ve mineraller için risk değerlendirmesi üç grup altında toplanmıştır. Dikkati çekmek istediğim husus bu bilgilerin bir süre sonra değişebileceği;
- Bilinen kullanım sınırları içerisinde kullanıldığında insan sağlığına zararlı olabileceği yönünde bulgular gözlenmeyenler: B1, B2, B12, biotin, pantotenik asit, K vitamini ve krom. Şüphesiz, yan etkilerin gözlenmemesi, bulunmadığı anlamında yorumlanmaması gerekir.
- Üst sınırı aşması halinde düşük risk grubunu oluşturanlar; B6, C, D, E vitaminleri, folik asit, nikotin amit, fosfor, mağnezyum, molibden, selenyum.
Bu grupta yer alan ürünlerde risk oluşturacak sınır değeleri oldukça geniş aralıkta yer almaktadır. B6 vitamini için nöropati riski ancak 150 misli miktarda kullanılması ile söz konusu olabilirken, C vitamini günümüzde sık sık önerilen 3 g gibi yüksek dozlarda (günlük dozun 30 misli) mide-bağırsak rahatsızlıkları ve ozmotik diyareye yol açabilmektedir. D vitamini ise önerilen dozun 10 misli miktarda kullanıldığında böbrek sorunlarına neden olabilmektedir. Özellikle balık ve süt ürünlerinin sık kullanan kişilerde bu risk artmaktadır. Kayıtlarda E vitamini için günlük önerilen miktar 15 mg olmasına ve 1000 mg’a kadar bir risk bulunmadığı belirtilmesine karşılık kanı sulandırıcı etkisi nedeniyle bilhassa kan sulandırıcı ilaç kullanan kişilerde kanama riskini artırması söz konusu. Bir çalışmanın sonuçları ise insan vücudunun günlük 30 mg’ın üzerinde E vitamininden yararlanamadığı şeklinde.
Folik asidin fazla miktarda kullanılması (günlük önerilen miktarın 3 misli), özellikle ileri yaşta bireylerde, B12 vitamini eksikliğini ve dolayısıyla da nörolojik şikayetlerin gelişimini maskeleyebilir. Niasin (nikotinik asit) de günlük önerilen miktarın 3 misli oranda kullanıldığında yüzde, göğüste yanma hissine yol açabilmektedir.
- Üst sınırın aşılması durumunda risk meydana getirebilecekler; A vitamini, beta-karoten (sigara kullananlar), kalsiyum, bakır, florür, iyot, demir, manganez, çinko. Kalsiyumun günlük önerilen miktarın 3 misli dozlarda (3 g) kullanılması ile bilhassa süt ürünlerinin çok kullanan bireylerde böbrek yetmezliği ve böbrek taşı oluşumu riski bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, vitamin ve minerallerin üst sınırları çok farklı. Kiminde 2 misli dozu bile riskli olabilirken, diğerlerinde onlarca katı bile önerilebilmekte.
"Günlük sağlık haberleri ve benzer konularla ilgilenenler için www.saglikiletisimplatformu.com'u ziyaret etmekte fayda var. Bu platform, çeşitli sağlık konularıyla ilgili makaleler, uzman görüşleri ve güncel bilgilere erişim sağlıyor. Ayrıca, 'Doğal veya sentetik vitaminler arasında fark var mı?' gibi özel sağlık sorularınızı da burada bulabilirsiniz. Ancak, daha detaylı bir inceleme ve kişisel sağlık durumunuzla ilgili öneriler almak isterseniz, online danışmanlık hizmetleri sunan www.onlinemuayenehane.com'u da ziyaret etmenizi tavsiye ederim."