Deneysel bulguların tartışılması sonucunda ortaya konulan yorumlar yeni bulguların tespit edilmesi ile değişebilmektedir. Dolayısıyla daha önce doğru olarak kabul ettiğimiz bilgilerin bir müddet sonra tamamen yanlış olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Buna “Bilimsel Gelişme” deniliyor. Şöyle bir geriye doğru bakın; neler değişmedi ki! Mesela, günümüzde kansere yol açtığı kesin olarak bilinen “sigaranın” bundan elli-altmış yıl önce hekimler tarafından “Sağlık için yararlı bir madde” olarak kabul edildiğini ve hastalara önerildiğini biliyor muydunuz? Son zamanlarda açıklanan deneysel bulgular sonrasında artık GDO’lu mısır ve mısır nişastasından kimyasal işlemler ile elde edilen glikoz şurubu, fruktoz, maltodekstrin gibi ürünlerin sağlığımız için güvenilirliğini sorguluyoruz.
Bir de “Bilimsel gerçekler” var ki bunların değiştiği henüz görülmemiş. Mesela, onyedinci yüzyılda Engizisyon Mahkemesi Galileo’ya zorla “dünya düzdür” dedirtmiş olsa da, dünyanın yuvarlak olduğu gerçeği yadsınamaz. Bir diğer Bilimsel gerçek ise “hiç bir maddenin etkisiz ya da zararsız olamayacağı” gerçeğidir. Buradaki anahtar sözcük, Eczacılığın babası olarak kabul edilen Paracelsus tarafından onaltıncı yüzyılda kuramsallaştırılmıştır; “Bir maddenin etkili ya da zararlı olması miktarına bağlıdır”.
Gazetelerde bitkisel ilaçlarla ilgili olarak bazı akademisyenlerin yanlış değerlendirmelerini üzülerek ve endişe ile izliyorum. “Fabrikaya girerek bir takım fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçen, katkı maddeleri eklenen, şurup, tablet, kapsül veya draje haline getirilip şişeye konan bir bitkisel ilacın o çekindiğimiz ilaçlardan hiçbir farkı kalmıyor” şeklindeki ifadelerin önyargıdan başka bir açıklaması olamaz. Yukarıdaki ifadeden anlaşılan nedir?; “Doğal ya da sentetik tüm ilaçları zararlı hale getiren onların fabrikada geçirdiği işlemler”. Bu ifadeler, söz konusu kişilerin ilaç araştırmaları ve ilaç hazırlanması konusunda yeterli deneyimi bulunmadığını göstermektedir. Şüphesiz herkes kendi düşüncelerini, öngörülerini serbestçe açıklama iradesine sahiptir. Ancak belirli konumlarda olan kişilerin hiç bir bilimsel dayanağı bulunamayacak bu tip ifadeleri kullanırken dikkat etmesi gerekir. Ne bitkisel ilacı ve ne de sentetik ilacı zararlı yapan onun ilaç haline dönüştürülürken geçirdiği işlemler değildir.
Burada sorgulanması gereken, “ürün güvenilirliği” ve “firma güvenilirliği”dir. Bu sadece bitkisel ilaçlar için değil, sentetik ilaçlar için de söz konudur. Bu nedenle ürünün üretildiği yer kadar, satın aldığınız yer de çok önemlidir. Lüks tasarımlı dükkanlardan alınmış olması kaliteli ve güvenilir olduğu anlamına gelmez.
Hocamızın bir başka beyanı ise şu şekilde “Her bitkide onlarca kimyasal madde vardır ve bunların yakın ve uzun vadede ne gibi olumsuzluklara yol açabilecekleri iyi bilinmemektedir”. Yine son derece anlamsız bir ifade. Bitkilerin içerisinde çok sayıda bileşen bulunduğu ifadesi doğru, ama çok sayıda bileşen taşıyan bu bitkilerin bir kısmı aynı zamanda bizim besinlerimiz. Yani ben, örnek olarak, sarmısağı yemeğe koyarsam zararsız, hap halinde yutarsam zararlı mı oluyor? Sadece bitkisel değil, sentetik ilaçların da sık sık ortaya çıkan riskler nedeniyle piyasadan çekildiğine şahit oluyoruz. Güncel bir örnek yıllardır piyasada satılan zayıflama ilacı sibutramin, kalp ve karaciğer işlevlerine olumsuz etkileri nedeniyle ölümlere yol açtığı için geçen sene piyasadan çekilmesine karar verildi.
İlaçla tedavi uygulamak bir sanattır, beceridir. Paracelsus’un dediği gibi önemli olan kullanılan miktar; yarar ya da zarar buna bağlı. Antibiyotikler veya kortikosteroitler (hormonlar) hakkında çok sayıda olumsuz bildirimler bulunmasına rağmen, doğru zamanlama ile kullanıldığında hayat kurtarır. Ya da kemoterapi gören kanser hastalarının ortalama yaşam sürelerine bakıldığına; kemoterapinin yararlı olduğunu söylemek mümkün mü? Ancak mevcut koşullarda, hastalığın tedavisi için fazla seçenek yok.
Fanatik bir yaklaşım ile belirli bir ilaç grubunu övmek, diğer grubu yermek yerine bunların yararlı etkilerinden akılcı bir şekilde insanların sağlığını korumak ve tedavi etmek amacıyla yararlanılması doğru çözümdür. Bu çağdaş yaklaşımın adı “Bütünleşik Tedavi” ya da “İntegratif Tıp”. Amaç, Tıbbın babası Hipokrat’ın dediği gibi “Önce zarar vermeyeceksin”. Paracelsus’un, Hipokrat’ın kuramlarından bahsettik; yazımı Konfüçyus’un dizeleri ile bitirmek istiyorum:
“Bilmiyorsa öğretiniz; Bildiğini bilmiyorsa hatırlatınız; Bilmediğini bilmiyorsa KAÇINIZ!”