Hazırlamakta olduğumuz bir kitap ile ilgili incelemelerde bulunmak amacıyla iki senedir Çin’e gidiyorum. Geçen ay, Çin’in “Sincan Uygur Özerk Bölgesi”, diğer adı ile “Doğu Türkistan”’ın başkenti Urumçi’yi ziyaret ettik. Urumçi’de Çin’in en önemli Tıp merkezlerinden biri olan “Sincan Tıp Bilimleri Üniversitesi” ni ziyaret ettik. Sağlık ile ilgili tüm fakülteler bir arada toplanmış; tıp, diş hekimliği, eczacılık, hemşirelik, sağlık teknisyenliği, fizyoterapi vd. 13.500 öğrencisi var. Üniversitede 6900 öğretim üyesi bulunuyor. Tıp eğitimi 3.ncü sınıftan itibaren modern tıp ve geleneksel tıp eğitimi olarak ayrılıyor. Üniversitenin Türkiye’nin yüzölçümünden daha büyük olan Özerk Bölge’nin her tarafına yayılmış hastaneleri var.
Benim dikkatimi çeken, modern tedavi yöntemlerinin uygulandığı hastanelerde “Geleneksel Çin Tedavi sistemi” bölümlerinin de yer alıyor olması. Hastalığın durumuna göre tedavide modern veya geleneksel yöntemlerden birlikte yararlanılıyor. Bu nedenle, hastanenin eczanesinde gerek modern ilaçlar ve gerekse geleneksel ilaçlar yer alıyor. Diğer taraftan, geleneksel tedavi yöntemlerini tercih edenler için ise Üniversitenin modern donanıma sahip “Geleneksel Çin Tıbbı Hastanesi” var. Yapılan kapasite artırımı ile 1350 yataklı hastanede suit odalarda fiyatların günlüğü 15 dolar civarında. Hastanede tüm modern laboratuvar ve radyolojik teşhis birimleri yer alıyor. Eczanesinde ise sadece geleneksel Çin ilaçları bulunuyor.
Bildiğiniz gibi her iki tedavi sisteminin de artı ve eksileri var, ancak Çin’de ideal olanı bulmuşlar bence. Her iki sistemi birbirine “alternatif” olarak kabul eden fanatik bir taraftarlık ilkesi yerine, her iki sistemin olumlu yönlerinden birlikte yararlanılmaya çalışılması ve bunun modern tıbbın tüm gelişmiş imkanlarından yararlanarak uygulanması bence mükemmel bir kombinasyon. Ne diyelim darısı başımıza mı?
İlacına güvenmeyen depresyon hastası
Bir okuyucum, numarısını epey bir uğraşarak temin edebildiği Üniversite’deki oda telefonumdan beni aradı. Kendisi bir depresyon hastası ve bir süre önce bu köşede incelediğimiz depresyon ilaçları ile ilgili yazıyı okumuş, “sarı kantaron” (St. John’s wort) kullanmayı düşünüyor. Hatta bir eczaneden de satın almış. Benden doz ayarlanması konusunda yardımcı olmamı istiyor. Referansı ise “sarı kantaron” kullanmaya başlayan bir arkadaşının memnuniyeti. Ben bunun son derece tehlikeli olabileceğini, bu ilacı kesinlikle uzman bir hekim kontrolünde kullanması gerektiğini ve ağır depresyon vakalarında ise sarı kantaronun yetersiz kaldığını belirttim. Olası tehlikeleri anlayabileceği bir şekilde ifade etmeye çalıştım. Hastamız, depresyon ilaçlarının kullanım kılavuzunda yer alan yan/advers etki uyarılarından son derece olumsuz etkilenmiş. Şimdi bir düşünün, bir depresyon hastası, hekimin verdiği ilaçlara güvenmiyor, iyileştirmesinden ziyade zarar vereceğine inanıyor. Ayrıca önerilen ilacın iş gücünü olumsuz etkilediğini, kendini işine veremediğini ifade ediyor. Bir başka kurtuluş arıyor.
Ancak ne yazık ki, doktoru hastasının bu çelişkisinin, korkularının farkında değil, inanmadığı ilaçları kullanması için ısrar ediyor. Çünkü doktoru, doğal ilaçlara inanmıyor! Depresyon gibi önemli bir hastalıkta, hastasının korkularını önemsemiyor. Önemli olan kendi doğruları.
Bu durumun sadece yukarıdaki örnek ile sınırlı olmadığını düşüyorum. Daha önce de okuyucularımdan benzeri yakarışları içeren elektronik posta iletileri almıştım. Hatta bazıları, antidepresan ilaç yazacak diye doktora gitmekten bile kaçınıyor ve benden doğal ilaçları tercih eden uzman doktorların adreslerini istiyorlardı.
Şurasını açıkça belirtmek isterim, depresyon gibi önemli bir hastalıkta, mutlaka “sarı kantaron” kullanılması gerektiği şeklinde bir fanatik fikir sahibi değilim. Ancak, hastanın kullandığı ilaca inanması da son derece önemli. Yukarıdaki Çin örneğinde belirttiğim gibi, hastanın beklentileri doğrultusunda ve bilimsel verilerin ışında akılcı bir kombinasyon uygulanmasının daha yararlı olacağını düşünüyorum.