Akut ve Kronik Hepatit tedavisinde Doğal Tedaviler ne derecede yararlı olabilir? (I)
Dünya Sağlık Örgütü kayıtlarına göre, dünyada yaklaşık 170 milyon kişinin Hepatit C virüsü ve, dörtte üçü Asya kıtasında olmak üzere, 2 milyar kişinin ise Hepatit B virüsü taşıyıcısı olduğu, 350 milyon kişide bu enfeksiyonun kronikleştiği tahmin edilmektedir. Bu durumun, bilhassa siroz ve karaciğer kanseri gelişimi için önemli bir tehlike oluşturduğu bilinmektedir. Nitekim kanser ölümlerinde karaciğer kanseri; akciğer, mide ve kolon kanserlerin ardından dördüncü sırada yer almaktadır. Karaciğer organ nakline yol açan başlıca etkenler arasında hepatit C enfeksiyonu en önemlilerinden biridir. Etkili tedavi seçeneklerinin bulunamaması durumunda hepatit C’ye bağlı sağlık sorunları ve ölüm oranlarının 2015 yılına kadar 3 misli artabileceği uyarıları yapılmaktadır.
Modern tedavi seçenekleri arasında yer alan interferon-alfa tedavisinin tek başına kullanıldığında hepatit B ve C virüsüne karşı etkisi oldukça düşüktür. Diğer bazı ilaçlar (ribavirin) ile birlikte uygulandığında tedavi cevabı önemli ölçüde arttırabilmesine rağmen, ancak hastaların yarısında kalıcı bir tedavi cevabı sağlanabilmektedir. Diğer tedavi seçenekleri ile de (peginterferon-alfa-2a veya interferon-beta) fazla bir gelişme gözlenememiştir. Başarı şansının düşük olmasının yanı sıra yüksek tedavi maliyeti ve sık olarak gözlenen yan etkileri önemli sorunlar olarak bildirilmektedir.
Hepatit virüsünün yok edilmesinde başarılı sonuç alınamayan hastalarda uygulanabilecek başlıca tedavi seçenekleri; virüsün miktarının mümkün olduğu kadar azaltılması ve karaciğeri koruyucu ilaçlar ile karaciğerin bütünlüğünün korunması ve fonksiyonlarının desteklenmesi yer almaktadır. Bu suretle kan tahlilinde bazı enzim seviyelerinde [aminotransferazlar] sağlanan iyileşmeye bağlı olarak karaciğer kanseri riskini önemli ölçüde azaltabileceği ileri sürülmektedir. Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp (TAT) tedavleri kronik hepatit hastaları tarafından yukarıda belirttiğim amaçla yaygın olarak uygulanmaktadır. Amerika’da ayakta tedavi gören karaciğer hastalarının yaklaşık yarısının son bir ay içerisinde TAT seçeneklerinden herhangi birini en az bir defa kullandığı bildirilmektedir.
Kronik hepatit tedavisinde yararlanılan doğal (bitkisel, hayvansal veya mineral) kaynaklı çeşitli ilaçlar bulunmakla beraber, şüphesiz bunların ne derecede etkin ve güvenilir olduğu konusu önemlidir. Son yıllarda çeşitli gruplar tarafından yapılmış klinik çalışmaların sonuçlarının bilimsel olarak değerlendirildiği meta analiz çalışmaları bulunmaktadır. Bu tip çalışmalar, bu konuda önemli bir açığı kapatmaya çalışmasına karşılık, çok farklı kriterler gözetilerek farklı gruplar tarafından yapılan çalışmaların sonuçlarının ne derecede sağlıklı değerlendirilebileceği şüphelidir.
Karaciğer hastalıklarının tedavisinde karaciğer fonksiyonlarını desteklemek üzere yararlanılan bitkisel ilaçlar arasında “hindiba”, “enginar” gibi hafif etkili bitkilerin yanı sıra daha ciddi vakalarda “mübarek diken” tohumları başarı ile kullanılmaktadır.
Mübarek diken etkili bir karaciğer koruyucu
Gerek bitkinin tohumları (Silybum marianum) ve gerekse tohumlarından elde edilen bir flavonoit (flavolignan) karışımı olan “Silimarin” preparatları Avrupa’da 16.ncı yüzyıldan beri karaciğer hastalıkları, bilhassa sarılık tedavisinde kullanılmaktadır. Son verilere göre sadece Almanya’da yıllık 180 milyon dolarlık satış söz konusudur. Bitkinin tohumları ve silimarin üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar çeşitli biyolojik etkilerini ortaya koymuştur. Bilhassa bağışıklı sistemini destekleyici, iltihap giderici, karaciğer hücrelerini onarıcı ve serbest radikal oluşumunu engelleyici etkileri dikkati çekmektedir.
Tohumların etkili bileşenleri olan silimarin üzerinde yürütülmüş bilimsel nitelikte (randomize ve kontrollü) uzun süreli klinik çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda özellikle alkolün yol açtığı karaciğer hastalıklarında, karaciğer sirozunda bilhassa çocuk A tipi sirozda etkinliği kesin olarak ortaya konulmuştur. Ayrıca viral hepatit, ilaca veya toksinlere bağlı karaciğer harabiyeti olgularında ve diyabetli hastalarda başarılı sonuçlar gözlenmektedir. Hatta mantar zehirlenmelerinde karaciğer işlevlerini onarmak için kullanılan enjeksiyonluk şekli geliştirilmiştir.
Yapılan klinik çalışmalarda mübarek dikenin hepatit C ve B virüsleri üzerinde herhangi bir etkisinin bulunmamasına karşılık bu hastalarda karaciğer hücrelerini onardığı ve işlevlerini desteklediği tespit edilmiştir. Etki şekli hakkında da bazı deneysel bulgular bulunmaktadır [protein sentezini ve glüküronidasyonu uyarıp, iltihabı azaltarak ve glutatyonun tüketilmesini önleyerek].
Benim özellikle belirtmek istediğim husus, kullanılacak mübarek diken veya silimarin taşıyan ilacın kalite ve standardizasyonu. Yani hepatit gibi ciddi bir hastalıkta yararlanılacak ilacın içerisindeki etkili madde miktarı gibi önemli kalite analizlerinin yapılmış olması gerekir. Aksi takdirde içerisinde yeterli miktarda etkili bileşen bulunduğunu bilemediğiniz bir ilacın kullanılmasının ne derecede yararlı olabileceğini tahmin edemezsiniz.
Akut ve Kronik Hepatit tedavisinde Doğal Tedaviler ne derecede yararlı olabilir? (II)
Bilimsel kaynaklar incelendiğinde, bazı Geleneksel Çin ilaçları ile ilgili sonuçlar dikkati çekiyor. Kronik hepatit tedavisi için hazırlanmış 76 kadar formülasyonun varlığı belirlenmiş olmasına karşılık, yapılmış deneysel ve klinik çalışmaların büyük bir çoğunluğunun bilimsel niteliklere tam olarak uymaması ve Çince olarak yayınlanması nedeniyle sağlıklı bir değerlendirilmesinin yapılabilmesi mümkün olamamaktadır. Genel olarak birbirinin etkisini tamamlayacak şekilde 4-5 bitki kısmının karışımı olarak tasarlanan bu geleneksel ilaçlar ile ilgili daha ayrıntılı ve güvenilir sonuçlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla, bitkilerden elde edilen bazı bileşikler (aukubin ve oksimatrin) ve bitkisel karışımlar HM861, Fuzhenghuayu, Vigconic VI-28, Danshao Huaxian, CH100 dikkati çekmektedir.
Bir başka Uzakdoğu ülkesi olan ve Çin’e benzer geleneksel tedavi sistemine sahip Japonya’da ise Sho-saiko-to (TJ-9) dikkati çekmektedir. Bileşiminde meyan kökü, zencefil kökü, hünnap meyvası, Ginseng kökü gibi bildiğimiz bitkilerin yanı sıra üç bitki daha bulunuyor. 222 ve 260 kişi üzerinde yürütülen iki klinik çalışmada ise karaciğer enzim seviyelerinde sağlanan düzelmenin yanısıra hepatit B antijeni miktarında da bir miktar düşüş sağlandığı bildirilmektedir. Japon geleneksel tedavi sisteminde bu amaçla dikkati çeken diğer bir formülasyon ise Ninjin-yomei-to (TJ-108)’dur. Bu son ilacın hepatit C hastalarının sadece beşte birinde virüs seviyesi üzerinde bir etkisi gözlenmesine karşılık, interferon ve ribavirin tedavileri ile birlikte uygulanması durumunda, görülen bazı yan etkilerin giderilmesinde, bilhassa anemi vakalarında, yararlı olabileceği ileri sürülmektedir.
Japonya’da en çok dikkati çeken doğal ilaç formülasyonu olan [Stronger Neo Minophagen C; SNMC] içinde enjeksiyonluk su içerisinde çözülmüş halde meyan kökünden elde edilen glisirizin (yüzde 0,2), amino asit yapısındaki sistein (yüzde 0,1) ve glisin (yüzde 2) taşımaktadır. Bu ilacın haftada üç ile dört defa damar içerisine uygulanması suretiyle kronik hepatit hastalarında karaciğer enzim seviyelerini azalttığı ve hepatit tipine bağlı olarak da virus üzerinde bir miktar etki gösterdiği, özellikle interferon-alfa tedavisi ile birlikte uygulanmanın daha etkili olabileceği bildirilmektedir. Ancak bir kaç klinik çalışma ile gözlenen başarılı sonucun, diğer bir kaç klinik çalışmada tekrarlanamaması nedeniyle etkinliği tartışılmaktadır. Bu tartışmalarda ön plana çıkan husus, başarılı tedavi için 5-10 yıl gibi uzun süreli uygulamanın gerektiğidir. Böyle uzun süreli bir tedavinin haftada bir kaç kez enjeksiyon ile yürütülmesi son derece zor gözüküyor, şüphesiz. Bu duruma çözüm getirmek üzere yürütülen bir çalışmanın sonuçları ümit verici, fitil (süpozituvar) şeklinde uygulanması ile de benzer sonuçlar alınabileceği gösterilmiş. Ancak henüz yeterli sayıda hasta üzerinde uygulama yapılmamış.
Japonya’da yeni yapılan bir klinik çalışmada ise, EH0202 (Nutriferon) isimli bir formülasyonun uygulandığı 35 kronik hepatit C hastasında virüs üzerinde belirgin bir etkisi bulunduğu bildirilmektedir. Kabak çekirdeği tohumu, karnıyarık tohumu, hanımeli çiçeği tomurcuğu ve aspir çiçeği ekstresi taşıyan bu formülasyonun etkisini vücudun kendi interferonunu uyararak gösterdiği ileri sürülmektedir. Bu çalışmada kontrol grubunun bulunmaması, sonuçların bilimsel olarak değerlendirilebilmesi bakımından önemli bir eksiklik.
Bir başka Asya geleneksel tedavi sistemi olarak Hindistan’dan dünyaya yayılan Ayurvedik tıp prensibine göre hazırlanmış ve hepatit tedavisinde etkili olduğu ileri sürülen ürünler bulunuyor: Liv-52, HD-03, AO-8 ve ayrıca ülkemizde yetişmeyen bazı bitkilerin ekstreleri. Bunların içerisinde Liv-52 ‘yi bir süre önce bir aktar dükkanında satılırken gördüm ve hayret ettim. İçerisinde çok sayıda bitkiyi karışım halinde bulunduran bu ürünün kullanılması ile ilgili bilimsel yayınlarda olumsuz kayıtlar yer alıyor. Özellikle siroz hastalarında önemli riskler söz konusu olabileceği belirtiliyor. Buna rağmen Tarım bakanlığı tarafından satış izni verilmiş! Diğer Ayurvedik formülasyonlar ve bitki ekstreleri üzerinde yapılmış güvenilir bilimsel çalışma sayısı yeterli değil. Bu bitkilerden birinden elde edilen pikroliv isimli madde üzerinde deneysel çalışmalarda olumlu sonuçlar gözlenmesine karşılık henüz klinik çalışmalar yeterli değil.
Sonuç olarak, uzak doğu tedavi sistemlerinde hepatit tedavisinde kullanılan oldukça fazla sayıda bitkisel ürün bulunmasına karşılık, yapılan çalışmaların yeterli bilimsel kriterlere sahip olmaması önemli bir sorun. Ancak daha ayrıntılı bilimsel değerlendirmelerin yapılması durumunda hepatit tedavisinde yararlanılabilecek bazı ilaçların kazandırılması muhtemel. Bilhassa meyan kökü ve bunun etkili bileşeni olan glisirizin taşıyan formülasyonlar ile yapılan çalışmaların sonuçları ümit verici.
Akut ve Kronik Hepatit tedavisinde Doğal Tedaviler ne derecede yararlı olabilir? (III)
İki haftadır akut ve kronik hepatit tedavisinde kullanılan veya etkili olabilecek bitkiler ve bitkisel ilaç formülasyonlarından bahsettik. Bu hafta diğer bazı doğal ilaçların etkisini inceleyeceğiz.
Antioksidan etkili doğal ilaçların [E vitamini, S-adenozil-metionin (SAMe)] hepatit hastalarında ne derecede etkili olabileceği tartışmalıdır. Toplam olarak 463 hastanın üzerinde yürütülen yedi bilimsel nitelikte klinik çalışmadan altısında antioksidanların interferon-alfa ile birlikte uygulanmasının virüs üzerinde kayda değer bir etkisi bulunmadığı, ancak karaciğer enzim değerleri üzerinde olumlu sonuçlar verdiği ortaya konulmuştur. Fakat karaciğer enzim değerleri üzerinde bu olumlu etkiye rağmen bu değerler yine de normal sınırları içerisine çekilememiştir.
Selenyum, antioksidan etkili bir eser element olarak, bağışıklık sistemini desteklediği, kanser ve damar sağlığı bakımından yararlı olduğu bazı bilimsel çalışmalar ile ortaya konulmuştur. 226 hepatit B hastası üzerinde yürütülen bir saha çalışmasında 4 yıl boyunca günde 200 µg selenyum uygulanan gönüllülerde karaciğer kanseri görülmediği, boş ilaç (plasebo) verilen gönüllülerden ise yedisinde karaciğer kanseri gözlendiği bildirilmektedir. Şüphesiz tek bir çalışmaya dayanan bu bulgunun daha fazla kanıta ihtiyacı var. Ancak hepatit hastalarında selenyum takviyesinin karaciğer kanseri gelişimini önlemek amacıyla yararlı olabileceği gözönüne alınması yararlı olabilir.
Çinko, bağışıklık sistemi üzerinde etkili olduğu bildirilen bir diğer elementir. Kronik hepatit C hastalarında interferon-alfa tedavisi ile birlikte çinko verilmesinin tedavinin sonuçlarını olumlu etkilediği bildirilmektedir. Ancak çinkonun günde 150 mg’ın üzerinde ve uzun süreli kullanımı ile bağışıklık sistemini bastırması ve iyi huylu kolesterol (HDL) seviyesinin azalması, bakır yetmezliği anemisi vb. yan etkilere yol açması söz konusu olabilir. Bu bakımdan dikkatli olunmalıdır.
Akut ve Kronik Hepatit tedavisinde Doğal Tedaviler (IV)
Üç haftadır süren ve Hepatit üzerinde etkili bitkisel ve diğer doğal ilaç ve tedavileri incelediğimiz yazıları bu hafta sonlandırıyoruz.
Bağışıklığı destekleyen ilaçlar yararlı olabilir
Karaciğer hastalıklarında bağışıklık sistemindeki yetersizliklerin önemli rol oynadığı bilinmektedir. Bu nedenle tedavide bağışıklık sistemini destekleyen formülasyonların kullanılması yararlı olabilmektedir. Bunlar arasında ekinezya (Echinacea), Astragalus (Astragalus membranaceus), Ginseng (Panax ginseng) gibi bitkisel veya beta-glukan türevleri gibi doğal ilaçlar sayılabilir. Şüphesiz bu tip ilaçların destekleyici tedavi olarak değerlendirilmesi gerekir.
Hepatit konusunda son olarak yazılı ve sözlü basında bahsi geçen “Lavanta” ile ilgili kişisel yorumumu açıklamak istiyorum.
Lavanta ve hepatit tedavisi
Akademik ünvan sahibi bir kişinin basında ve kitabında lavantanın hepatit B ve C tedavisinde etkili olduğu şeklindeki beyanlarını dikkatle izliyorum. Televizyon kanallarından birinde, Lavantanın dört dakika kaynatıldığında hepatit B ve hepatit C’ye iyi geldiğini, 2 dakika kaynatıldığında ise hepatit B’ye iyi geldiğini söyledi. Bu gerçekten çok ilginç. Şahıs kitabında ise önce lavantanın hepatit B ve C’nin en iyi ilacı olduğunu yazıyor, ama daha alttaki satırlarda hepatit B ve C virüslerini öldürmediğini, ancak çoğalmasını durdurduğundan bahsediyor, ardından bu virüsler üzerinde antiviral etkisi bulunduğunu yazıyor. Yani aynı sayfada farklı ve birbirine zıt ifadeler kullanıyor. Yazısından anladığım kadarı ile lavanta da, daha önce tartıştığımız diğer bitkiler gibi, etkisini karaciğer hücrelerinin onarımını sağlayarak ve biyokimyasal analizde karaciğer enzim vd. değerlerindeki düzelmeye bağlı olarak etkisini gösteriyor. Sanırım, çevresindeki kişilerin verdiği bu reçeteyi uygulamalarından sonra aldığı biyokimyasal tahlil sonuçlarına göre bu şekilde bir yorum yapıyor. Peki “hepatit virüsünü” baskıladığını bu şekilde nasıl tespit ediyor, doğrusu anlayamadım!
Önce yok ve sonra var dediği antiviral (virüse karşı) etkisinin içinde bulunan uçucu terpenler bornil asetat, alfa-pinen ve ayrıca kumarin yapısında umbelliferona bağlı olduğunu, ayrıca beta-pinenin kuvvetli antibiyotik etkisi bulunduğunu belirtiyor. Bir diğer bileşeni olan 1,8-sineolün ise karaciğerin işlevlerini desteklediğini ileri sürüyor. Bunların dışında yapraklarda bulunan sedren, alfa-humulen, alfa-kadinen ve çiçeklerde bulunan lavandulol ve dihidrokumarin maddelerinin diğer bileşenlerin etkinliğini artırdığını ileri sürüyor. Kaynatılan bir sulu ekstrede bu bahsettiği uçucu nitelikteki maddelerin ne derecede mevcut olabileceğini bilemiyorum!
Esasında şahsın ileri sürdüğü öneriler son derece ilginç. Ancak bir bilim adamı olarak bu önerileri bilimsel olarak değerlendirecek kanıtlara ulaşmaya çalıştığımda sonuç maalesef “sıfır” dı. Yani uluslararası bilimsel başvuru kaynaklarını (Scopus, Science Direct, PubMed, Sirius) araştırdığımda şahsın önerilerini destekleyecek hiç, ama hiç, bir kanıta rastlayamadım.
Bir bilim adamı olarak önyargılı olarak “bu etkisiz, böyle bir şey mümkün değil” gibi kesin ifadeler kullanmaktan her zaman kaçınmaya çalışırım. Lavanta ekstresi üzerinde bu tip etkiyi ortaya koyabilecek bilimsel çalışmalar henüz yapılmamış olabilir. Bitkinin etkisini şahıs kişisel tecrübeleri ile tespit etmiş ve uyguluyor olabilir. Ancak şahsın, işi daha ileri götürüp, deyim yerindeyse “meydanı boş bulup”, hiç bir bilimsel yayına ve kanıta dayanmadan moleküler farmakoloji yorumları yapması, içerisindeki falanca maddelerin etkili olduğu, filanca maddelerin ise etkisini artırdığı şeklinde farmakokinetik ve farmakodinamik iddialar ileri sürmesi bende tamamen olumsuz ve gerçek dışıymış gibi bir izlenim yarattı. Bilhassa bunu akademik ünvanının arkasına sığınarak yapması da üzüntü verici.
Şahsın önerdiği bir diğer bitki ise civanperçemi (Achillea millefolium). Bu bitkiyi de kaynatıp birer hafta aralar ile dört defa; bir hafta kullanıp bir hafta ara verdikten sonra tekrar bir hafta kullanılmasını öneriyor. Yani toplam 2 aylık bir tedavi. Bu bitkinin de hepatit üzerinde etkili olabileceğine dair bilimsel kaynaklarda hiç bir kayıt bulunmuyor. Ancak bu bitkinin genel olarak zararsız olduğu bilindiğinden (tabi aşırıya kaçmamak koşulu ile) bu uygulamanın ne derecede yararlı olacağını söyleyemesek de hiç olmazsa zararı olmaz sanırım. Şahsın bu bitki üzerinde etki şeklini açıklayacak herhangi bir iddiası bulunmadığından, etkili olup olamayacağı konusunda bir yorum yapmam doğru olmaz.
Yeni Nobel ödülü adayımız!
Kitabının arkasında hayat hikayesini okuduğumda şahsın yeni bir Nobel adayımız olduğunu gördüm (!). Çünkü, kullandığı ifadeyi aynen yazıyorum, “Bitkisel olarak önleyici ve koruyucu tedavi kavramını ve yöntemlerini ilk geliştiren kişi” olarak tanımlıyor kendisini. Bu gerçekten müthiş bir buluş! Bitkilerin profilaktik olarak kullanılması neden daha önce kimsenin aklına gelmedi acaba?? Bravo!