Sonbahar mevsimi NAR zamanı. Nar son yılların en gözde meyvelerinin başında geliyor. Nar, binlerce yıldır bildiğimiz ve tükettiğimiz bir meyve olmasına rağmen araştırıcıların dikkatini ancak yeni çekebilmiş. Düşünün 1990 ile 2000 yıllarını kapsayan 10 yıllık sürede nar üzerinde yayımlanmış bilimsel makale sayısı sadece yüzelli civarındayken, son 10 yılda yürütülen araştırmaların sayısı üçbinyediyüzkırküç (3743). Yapılan araştırmalarda kanserden tutun, zayıflamaya, şeker hastalığından kalp ve damar hastalıklarına kadar geniş bir etkinlik alanı bulunduğu ortaya konuluyor. Bu yararları büyük ölçüde o kırmızı rengini veren maddeler grubu olan prosiyanidin ve antosiyaninlerin kuvvetli antioksidan etkileri ile ilişkilendiriliyor.
Bilindiği gibi çeşitli olumsuz/zararlı etkenlere vücudumuzun savunma cevabı olarak meydana gelen Reaktif Oksijen ve Azot Türleri (ROAT), vücuttaki bazı savunma elemanlarının oluşumunu tetikleyerek mücadele etmesini sağlar. Normalde bu elemanların miktarı vücudumuzun kontrol mekanizmaları tarafından dengelenir. Ancak miktarının kontrol edilememesi durumunda vücudumuzda hücre hasarlarına yol açarak birçok kronik hastalığın gelişimine neden olur.
Egzersiz, günümüzde sağlıklı yaşam kavramının temel öğelerinden biri olarak ön plana çıkıyor. Ancak orta derecede gayret harcanan bir egzersiz sırasında bile daha fazla oksijen tükettiğimizden kas dokusu tarafından üretilen ROAT miktarında ve dolayısıyla hücrelerarası haberleşme moleküllerinin miktarında belirgin bir artış görülür. Buna bağlı olarak ortaya çıkacak oksidatif stresi önlemek için vücudun kendi antioksidan sistemleri devreye girerek tehlikeyi önlemeye çalışır.
Bu tip oksidatif hasara karşı koyabilmek için vücumuzdaki antioksidan sistemlere en büyük destek besinlerimizden; özellikle meyve ve sebzelerde bulunan polifenollerden gelmektedir. Bu nedenle, başlıca polifenol kaynağımız olana meyvelere “akide şekeri” muamelesi yapan, meyve yemeğin karaciğeriniz yağlanır diye ahkâm kesen kişileri üzülerek kınıyorum!
Yeni yayımlanan ve İspanya’da üç spor salonunda otuzbir sporcu üzerinde yürütülen bir bilimsel (randomize, çift-körlü, çok merkezli) çalışmada, zengin polifenol kaynağı olarak bilinen nar suyu tüketiminin sporcularda oksidatif hasar riskini ne derecede önleyebileceği konusu araştırılmış. Üç gruba ayrılan sporculardan bir gruba 21 gün süresince günde 200 mililitre (büyük uzun bardak) nar suyu verilirken, diğer gruba 100 mililitre nar suyu 100 mililitre su ile seyreltilerek verilmiş. Üçüncü gruba ise sadece su verilmiş. Sonuçlar araştırmaya başlamadan ve üç hafta sonunda yapılan kan analizleri ile değerlendirilmiş. Kan analizlerinde; plazma oksidatif stres belirteçleri (protein karboniller ve malondialdehit) ve damarlarda olası hasarı izlemek için (C-reaktif protein ve sE-selektin) ve diğer bazı değerler (laktat, karaciğer enzimleri vd.) ölçülmüş. Yapılan değerlendirmede su verilen gruba oranla nar suyunun plazma oksidatif belirteçlerini belirgin bir şekilde azalttığı, etkinin tahmin edileceği gibi sulandırılmamış nar suyu ile daha kuvvetli olduğu gözlemlenmiş. Ancak ölçülen diğer değerlerde (C-reaktif protein ve sE-selektin) belirgin bir değişim sağlanmamış. Diğer taraftan nar suyu verilen grupta plazma laktat değerinde gözlenen belirgin artışa bir yorum getirilememiş. Araştırmada üç haftalık uygulama sırasında sporcuların beslenme ve diğer alışkanlıkları kontrol edilmediğinden, sonuçların yorumlanmasında bu gibi sıkıntılar yaşanabiliyor. Bu yükselişin nedeni nar suyu mu, yoksa başka bir etken mi?
Sonuç olarak, egzersizler sırasında bir büyük bardak nar suyu tüketilmesinin, sporcuların vücudun oksidatif hasara karşı korunmasında önemli yararlar sağlayabileceği görülüyor.
Fuster-Munoz E. Et al., 2016: Effects of pomegranate juice in circulating parameters, cytokines, and oxidative stress markers in endurance-based athletes: A randomized controlled study. Nutrition 32, 539-45.