Şeker hastalığı (tip-2) gelişiminde günlük beslenme alışkanlıkları ve yaşam şeklinin önemli bir rolü olduğu biliniyor. Deneysel ve klinik araştırmaların yanı sıra toplumların beslenme alışkanlıklarını inceleyen epidemiyolojik çalışmaların sonuçları, antioksidanlar bakımından zengin, doymuş yağ ve trans yağlardan uzak bir beslenme şeklinin şeker hastalığından korunmak için önemli olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan çoklu doymamış yağ asitleri bakımından zengin kuruyemişlerin tüketilmesi öneriliyor.
Ceviz çoklu doymamış yağ asitleri bakımından zengin bir yemiş olarak insan sağlığı bakımından önemi son yıllarda sık olarak gündeme geliyor. Özellikle kalp ve damar hastalıklarına bağlı risklerin azaltılması için tüketilmesi öneriliyor.
Ceviz tohumlarının içerisinde diyet lifi, proteinler, steroller ve antioksidanların yanı sıra çoklu doymamış yağ asitleri bakımından zengin bir yağ bulunuyor. Tohumların yaklaşık yarısını oluşturan bu yağın bileşimi omega-6 yapısında linoleik asit (yüzde 38’i) ve omega-3 yapısında alfa-linolenik asit (yüzde 9’u) gibi insan sağlığı bakımından önemli yağ asitlerinden oluşuyor. Bu yağ asidi bileşimi ile ceviz, fıstık yağı gibi tekli doymamış yağ asidi taşıyan kuruyemişlerden farklı ve daha değerli bir içeriğe sahip.
Çoklu doymamış yağların şeker hastalığına bağlı risklerin önlenmesi bakımından önemi bilinmesine karşılık cevizin uzun süreli olarak kullanılması ile bu durum üzerinde sağlayabileceği yararları ortaya koyan çalışma bulunmamaktaydı.
Ünlü Harvard Üniversitesi’nden bir ekip tarafından Amerika Birleşik Devletlerinde 11 eyalette 121 bin yediyüz ve 14 eyalette 116 bin altıyüzyetmişbir gönüllü genç bayan hemşire üzerinde yürütülen çok kapsamlı ve 10 yıl gibi uzun süreli iki saha çalışmasının sonuçları, bu defa ceviz tüketilmesi ile şeker hastalığı gelişimi arasında bir ilişki bulunup bulunmadığını tespit amacıyla değerlendirilmiş. Sonuçları kısa bir süre önce yayımlandı.
Bu çalışmanın önemi çok yüksek gönüllü sayısı, çok uzun bir süreyi kapsaması, katılanların tümünün sağlık mesleğinden olması nedeniyle uygulamaların ve belirli aralıklar ile düzenlenen anketlerin daha doğru olarak düzenlenebilmesi şeklinde sıralanabilir. Bu çalışmanın bir diğer önemli özelliği ise beden-kitle indeksi yüksek kişilerin hariç tutulması. Bilindiği gibi beden-kitle indeksinin yüksek olması şeker hastalığı gelişiminde önemli bir risk etkeni. Bu bakımdan bu çalışmanın sonuçları oldukça dikkat çekici.
Sonuç olarak, yapılan değerlendirmede düzenli ceviz tüketiminin tip-2 şeker hastalığı gelişimini önleyebileceği, insülin direncini azaltabileceği ve cevizin bu etkisinin tüketilen miktara bağlı olarak kuvvetlendiği yorumu yapılmıştır. Dikkati çeken bir diğer bulgu ise cevizin yağlı yapısına rağmen düzenli ceviz tüketenlerin düzenli ceviz tüketmeyenlere göre kilo almadığı ve daha sıkı-yağsız bir vücuda sahip olduğu şeklinde. Aslında bu bulgu daha önce bazı bilimsel çalışmalarda da bildirilmekteydi. Bu bakımdan ceviz tüketiminin “metabolik sendrom” gibi günümüzde üzerinde çok durulan bir sorunun önlenmesinde yararlı olabileceği bildiriliyor. Nitekim iki yıl önce yayımlanan bir çalışmada Akdeniz tipi beslenmede günde 30 gram kuruyemiş (yüzde 50 ceviz, yüzde 25 badem ve yüzde 25 fındık karışımı) ilavesinin metabolik sendrom gelişimi riskini belirgin bir şekilde azalttığı gözlemlenmişti.
Pan A., Sun Q, et al., 2012: Walnut consumption is associated with lower risk of type 2 diabetes in women. J.Nutr. 143, 512-8.