Kolon kanseri tüm kanser tipleri içerisinde en tehlikelerinden biri olarak biliniyor. Kolon kanseri gelişiminde kalıtımsal riskin sadece yüzde 5-10 civarında rol oynadığı bildiriliyor. Gelişmiş ülkelerde yaşayan toplumlarda kolon kanseri gelişiminin daha yüksek oranda olması nedeniyle, yaşam şeklinin ve özellikle de beslenme tarzının yüzde 70-90’lık bir etkisinin bulunduğu ileri sürülüyor. Nitekim yürütülen saha çalışmaları sonuçları da bu hipotezi destekliyor. Amerika Birleşik Devletlerinde 2012 yılında kolon kanseri teşhis konulan kişi sayısının 143.460 ve kolon kanseri nedeniyle ölüm sayısının 51.690 olduğu bildiriliyor. Bu bakımdan Amerika Birleşik Devletleri yüzbinde 52 oranı ile dünyada kolon kanserine bağlı en yüksek kaybın olduğu ülke. Diğer taraftan, Hindistan yüzbinde 7’lik oran ile kolon kanserine bağlı ölümlerin dünyada en düşük görüldüğü ülke. Yeni yayımlanan bir çalışmada Amerika’da yaşayan onkoloji ve beslenme uzmanı dört Hintli akademisyen, mevcut bilimsel bulgulara dayanarak Hintlilerin beslenme alışkanlıklarında kolon kanseri riski azaltabilecek unsurları değerlendirmiş.
Özellikle son yıllarda yürütülen moleküler seviyedeki bilimsel çalışmalar kanserlerin gelişiminde rol oynayan çok sayıda etkeni ortaya koymuştur. Bu etkenler arasında kolon kanseri gelişimi bakımından belki de en önemlisi “NF-kappa B” olarak adlandırılan bir trankripsiyon faktörü. Bu maddenin kanseri tetikleyici etkenler olarak kabul edilen; ızgara et, kızartılmış besinler, doymuş yağlar, kimyasal/fiziksel stres ve çevre kirliliği vb. tarafından etkinleştirildiği bildirilmektedir. Bu mekanizma vücutta bir tetiklendi mi de ardı çorap söküğü gibi geliyor.
Temel öğeler olarak bakıldığında Hint beslenmesini batılı tarzı beslenmeden farklı kılan unsurların başında daha az kırmızı et, daha fazla sebze tüketimine bağlı olarak daha fazla lif içeriğine sahip olması. Ancak tek başına bu özelliklerin kolon kanseri gelişiminin önlenmesi bakımından yeterli olamayacağı da şüphesiz. Diğer önemli bir etken, büyük bir olasılıkla, Hint mutfağında sıklıkla kullanıldığını bildiğimiz baharatlar. Bu baharatlar “Hint Mutfağı” denilince hemen aklımıza gelen ve sağlığımız üzerinde etkinliğini sıklıkla duyduğumuz, bildiğimiz baharatlar. Ama ne sıklıkla tüketiyoruz?
Yürütülen deneysel ve klinik kapsamda bilimsel çalışmalar ile zerdeçalın kurkumini, zencefilin 6-gingerolü, havlıcanın asetoksikavikolü, karabiberin piperini gibi Hint Mutfağının vazgeçilmezi baharatların vücutta kanserlere yol açan çeşitli faktörler üzerinde önleyici etkisi bulunduğu ortaya konulmuştur. Özelliklle zerdeçalın etkili bileşeni kurkuminin yukarıda bahsettiğim kolon kanser gelişiminde rol oynayan NF-kappa B üzerindeki baskılayıcı etkisi dikkat çekici seviyede.
Kurkuminlerin bu etkinliği ilaç araştırıcılarının da dikkatini çekmiş, yeni kanser ilaçları geliştirilmesi için çabalar sürdürülürken, yapılan çalışmalarda zerdeçalın etkisinin karışım halinde -yani baharat halinde- uygulandığında daha yüksek olduğunu gösterilmiştir. Kurkuminlerin karışım halinde etkisinin daha yüksek olduğu, zerdeçal içerisindeki yağın ise kurkuminlerin emilimini artırdığı gözlemlenmiştir. Ancak zerdeçalın etkisi sadece kurkuminlere bağlı değil; zerdeçalın kurkuminleri taşımayan sulu özütünün de bazı tümör uyarıcıları üzerinde baskılayıcı etkisi bulunuyor.
Daha önce de bahsettiğim gibi zerdeçalın kolon kanseri üzerindeki bu etkinliği bazı klinik çalışmalar ile de ortaya konulmuş. Bence yemeklerimizde bu tip baharatlara biraz daha fazla yer verelim.
Aggarwal B, et al., 2013: Prevention and treatment of colorectal cancer by natural agents from mother nature. Curr Colorectal Cancer Rep 9, 37-56.