Prostat kanseri özellikle elli yaş üzerindeki erkeklerin en çok endişelendikleri hastalıkların başında yer alıyor. Prostat kanserine yol açan nedenler henüz tam olarak bilinmiyor; yaş en önemlisi, ayrıca kalıtsal etkenler, beslenme alışkanlıkları, kişilerin kullandıkları ilaçların önemli rol oynadığı ileri sürülüyor. Belirgin bir belirtisi olmadan ve yavaş gelişen bir hastalık, ancak aynı zamanda yayılıcı, yani diğer organlara sıçrıyabiliyor. İlginç bir çalışmada, herhangi bir nedenle ölen hastalar üzerinde yapılan otopside; elli yaş altı kişilerin yüzde otuzunda, yetmiş yaş üzerindeki kişilerin ise yüzde sekseninde prostat kanseri tespit edilmiş. Bu nedenle, kanser oluşmadan önlemler alınması, koruyucu uygulamalar son derece önemli. Yani, Nasrettin Hoca’nın dediği gibi; testi kırılmadan!
Kanser oluşumunun önlenmesi ya da geciktirilmesi amacıyla çok farklı uygulamalar, yaklaşımlar söz konusu olabiliyor; kansere yol açan zararlı toksinlerin oluşumunun önlenmesi, vücudun kendi savunma sisteminin desteklenmesi, kanserli hücrelerin öldürülmesi, hücrelerdeki DNA hasarının onarılması gibi. İşte doğa bize bu şekilde etki gösterebilen zengin bir kaynak sunuyor.
Antioksidan etkili bitkisel bileşenlerin prostat kanserinin önlenmesinde yararlı olabileceğini ortaya koyan deneysel bulgu sayısı oldukça fazla; E vitamini, selenyum, domates ve içerisindeki likopen, yeşil çay ve içerisinde bulunan polifenolik yapıda kateşinler üzerinde durulan bileşenler. Şüphesiz deneysel bulguların sonuçlarının klinik olarak da doğrulanması idealdir. Mesela, yeşil çay kateşinlerinin prostat kanseri de dahil çeşitli kanser tipleri üzerinde etkili olduğunu gösteren çok sayıda deneysel (in vitro) çalışma bulunmasına karşılık, insanlar üzerinde etkinliğinin incelendiği çalışmaların sonuçları net bir karar verilmesine olanak vermiyor. Güney Çin’de yürütülen kapsamlı bir saha çalışmasında kullanılan yeşil çay miktarı ve süresine bağlı olarak yeşil çayın prostat kanseri riskini belirgin bir şekilde düşürdüğü ortaya konulmuş. Ancak değişik zamanlarda farklı toplumlarda yapılan klinik çalışmalarda aynı yüksek cevap sağlanamamış. Kanımca bu sonuçlara bakarak yeşil çayın etkisiz olduğu şeklinde değerlendirilmesi yanlış olur. Çünkü yeşil çayın yararı, Çin’deki çalışmada da belirtildiği gibi miktar ve kullanım süresi ile ilişkili. Dolayısıyla, yeşil çayın Uzak doğulu toplumlarda olduğu gibi günlük yaşamın bir parçası olarak uzun süreler ile kullanılması prostat kanseri riskini önemli ölçüde azaltabilecektir.
Kanda yüksek Vitamin D seviyesinin koruyucu etkisi olabileceği üzerinde duruluyor. Bu bakımdan makul derecede güneşlenmek vücutta D vitamini dönüşümünü artırmak bakımından yararlı olacaktır. Burada güneşlenme derecesi önemli, bildiğiniz gibi fazla güneşlenmek cilt kanserlerinin oluşumunda yol açabiliyor. Yapılan bir saha çalışmasında, haftada en az bir defa brokkoli, karnabahar, lahana gibi hardal ailesi (Brassicaceae) bitkilerini tüketen erkeklerde hiç tüketmeyenlere oranla prostat kanseri görülme riskinin yüzde kırk azaldığı tespit edilmiş. Bence dikkat çekici bir sonuç. Bu sebzeler içerisinde bulunan indol türevlerinin (indol-3-karbinol ve diindolilmetan) bağışıklık sistemini düzenlediği ve prostat kanseri oluşumunda başlıca etkenlerden biri olan erkeklik hormonu (testosteron) üzerinde etkili olduğu gösterilmiş.
Prostat kanseri oluşumunun önlenmesi ya da geciktirilmesine yönelik yukarıda belirtilen koruyucu önlemlerin uygulanması sanırım oldukça kolay. Bu bileşenlerin vücudumuz için yararları sadece prostat kanseri ile sınırlı değil, deneysel ve klinik olarak ortaya konulan çeşitli etkileri bulunuyor. Bu nedenle, korkulu rüya görmemek için bu seçenekleri mümkün olduğunca uygulamaya çalışmak akılcı olacaktır.