Mevsim dönümlerinde sık sık değişen havalar nedeniyle soğuk algınlığına yakalananların sayısı hızla artıyor. Ben de sık seyahatlere bağlı hava değişimi ve bazen günlük yedi saati bulan eğitimler nedeniyle aşırı yüklenmem sonucu geçen Pazar günü boğazımda yanma ve halsizlik hissettim. Mecbur kalmadıkça antibiyotik ve ağrı kesiciler kullanmayı sevmediğimden, hemen doğal tedavi seçeneklerini devreye soktum. Öncelikle pastiller ile mikroplara karşı hücuma geçtim. Güncel araştırmalar şekerli boğaz pastillerinin mikropların beslenmesi ve gelişimine yol açtığı, biyofilm oluşturarak enfeksiyonun şiddetlenmesini sağladığını ortaya koyuyor.
Mikroorganizmalar, yapılarında bulunan glikozil transferaz enzimini kullanarak şekeri biyofilm haline dönüştürüp ağız-boğaz-dişlerin üzerini kaplıyor. Oluşturdukları biyofilm üzerine yapıştıktan sonra çoğalarak hastalığa neden oluyorlar. Yani öncelikle seçilecek pastilin şeker taşımaması gerekiyor. Mikropların çoğalmak için bazı proteinler sentezleyerek birbirleri ile haberleştiğini ortaya konuyor. Dolayısıyla ikinci aşamada seçilecek ürünün mikropların çoğalması için birbiri ile iletişimini kesecek içeriğe sahip olması gerekiyor. Bu konuda yapılan araştırmalar “nar kabuğu özütü” ve “zerdeçal rizomunun” bu tip etkileri bulunduğunu ortaya koyuyor. Bu suretle mikropların çoğalmasını önlerken, üçüncü aşamada kalanların da yok edilmesi gerekiyor.
Bu konuda zencefil kökü, adaçayı, yeşilçay yardımcı olabilir. Demlenen adaçayı içerisindeki uçucu yağda bulunan sineol mikropların yok edilmesine yardımcı olur. Yeşilçay içerisindeki kateşinler de mikropların hücre çeperinin parçalanmasını sağlarken, biyofilm oluşturulmasını da engeller. Tabi bu uygulamaların gün içerisinde sıklıkla tekrarlanması önemli. Bu taktik sonucunda ertesi sabah herhangi bir sorun yaşamadan işe gidebildim.
Diğer tararaftan sorunun virüs kaynaklı olması durumunda nar meyve kabuğu içerisindeki punikalagin, zerdeçalın içindeki kurkuminoitlerin, zencefil’in virüslerin çoğalmasını engellediği yapılan çalışmalarda tespit edilmiş. Bu uygulamalarda en önemli husus önlemlerin mikroplar (bakteri veya virüs) gelişmeye başlamadan, mücadeleye hızla başlamak gerekiyor. Biyofilm oluştuktan ya da virüsler geliştikten sonra maalesef hastalığın bu şekilde tedavisi mümkün olamıyor. Tabi hastalığa yakalanmadan bağışıklık sistemini destekleyici önlemler alınması bu tip risklerin en aza indirilmesi bakımından en akılcı önlem. Görüldüğü gibi aslında tedavi bazen çok basit olabiliyor. Sadece bir satranç oyunu gibi ustalıkla oynamak gerekiyor.