Bazı popüler “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan” sözde bilirkişilerin halk arasında bazı besinler hakkında saldığı korku gerçekten endişe verici boyutlara ulaştı. İnsanlar soya ürünlerinden sanki bir zehirmiş gibi korkuyorlar. Geçen hafta katıldığım bir toplantıda bir sohbet sırasında bazı bitkisel ürünlerin vücutta emilimini artırmak için soya lesitini ile kaplandığını söyleyince, hemen meme kanserine yol açmaz mı diye endişeye kapıldıklarını gördüm. Gazetelerde ekmeğin bayatlamasını geciktirmek amacıyla içine ilave edilmiş soya katkılı ekmek için “Kadınları kanser, erkekleri kısır yapar” şeklinde manşet atılmış. Yanında malum kişinin resmi! Ünlü düşünür Konfüçyus’un bir söz dizini var, çok severim, bu durumu çok güzel ifade ediyor; odamın duvarında asılıdır: “Bildiğini bilenin arkasından git, bildiğini bilmeyeni uyar, bilmediğini bilene öğret, BİLMEDİĞİNİ BİLMEYENDEN UZAK DUR”.
Amerika’da Emory Üniversitesi (Atlanta) Kanser Enstütüsü’nde görevli bir kanser uzmanı olan Prof.Dr. Ömer Küçük’ün “Cancer” Haziran 2017 sayısında çıkan bir makalesi bu konuda bilimsel kanıtlar ortaya koyması bakımından önemli. Prof. Küçük’ün meme kanseri tedavisinde soyanın yararlarını ortaya koyan çok sayıda yayımlanmış bilimsel ve klinik çalışması bulunuyor. Bu çalışmadan sizlere bazı bilgileri yorumlarımı katarak aktaracağım.
Bilindiği gibi soya ürünleri binlerce yıldır Uzak doğu mutfağının temel elemanlarından biri. Aslında soya ürünleri, içerisindeki amino asitlerin et ürünleri ile benzemesi nedeniyle “ete eşdeğer bir protein kaynağı” olarak kabul ediliyor. Yüksek et fiyatları nedeniyle yetersiz beslenebilen halkımıza ucuz ve sağlıklı bir besin olarak değerlendirilmesi gerekirken soya ürünlerine ”bilgi cahilleri” yüzünden zehir muamelesi yapılması reva mı? Yapılan araştırmalar soyanın kanserin yanı sıra yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları gelişiminin önlenmesinde de önemli katkı sağladığını ortaya koyuyor.
Peki, yanlış bilginin kaynağı ne? Yürütülen deneysel çalışmaların (in vitro ve in vivo) sonuçları kafa karıştırıyor. Hâlbuki Kuzey Amerika ve Çin’de yürütülen saha çalışmalarının sonuçları yüksek miktarda soya ürünleri tüketen kişilerde meme kanseri riskinin daha az olduğunu ortaya koyuyor. 2017’de yayımlanan ve altıbin ikiyüz kişiyi kapsayan yaklaşık 10 yıl gibi uzun süre sürdürülen çalışmada soya ürünleri ve izoflavon bakımından zengin beslenen bireylerde ölüm oranının belirgin olarak daha düşük olduğu gözlemlenmiş. Bir başka çalışmada ise dokuzbin meme kanseri hastası tedavi sonrası yedi yıl izlendiğinde soya tüketimi arttıkça meme kanserinin tekrarlama riskinin yüzde 25 daha az olduğu tespit edilmiş. Yani soya ürünleri tüketen toplumlarda meme kanseri riski çok daha düşük. Bu yüzde 25’lik oran bana önemli bir hususu hatırlattı. Soya içerisindeki izoflavonların etkili olabilmesi için bağırsağımızda bazı özel bakterilerin olması gerekiyor. Yapılan araştırmalarda biz dahil batı toplumlarında bireylerin bağırsaklarında ortalama yüzde 25’inde bu bakteri bulunuyor. Yani sadece dört kişiden birinde östrojen benzeri etkili yapıya dönüşebiliyor. Hâlbuki Uzakdoğulu bireylerde her 3 kişiden 2’sinde dönüşümü sağlayabilecek bakteri bulunuyor. Bu durum etkinlik için son derece önemli, zaten bilmeyenlerin kafalarını karıştıran da bu gerçek. Çünkü deneysel çalışmalarda bu dönüşüm sağlanamıyor.
Prof. Küçük makalesini şu soruya cevap vererek bitiriyor: ”Soya tüketmenin güvenli olup olmadığını soranlara ne cevap vermeliyiz?” Soya tüketmenin sadece meme kanserinden korunma bakımından değil, meme kanseri olan hastalarda tedavinin etkinliğinin artırılmasında ve kanserin tekrarının engellenmesinde katkı sağladığı bilimsel çalışmalar ile biliniyor. O halde soyanın besleyici ve sağlığımız için yararlı özelliklerinden yararlanmak için çekinmenize gerek yok.
Kucuk O., 2017: Soy foods, isoflavones and breast Cancer. Cancer 123, 1901-3.