Büyüklere masallar
Televizyonda program ararken bir kanalda, adı lazım değil, akademik ünvanlı çok bildik bir zatın öngörüsü beni bayağı eğlendirdi. Ramazanda orucun faziletlerini, insan sağlığına olan yararlarını, kendi bakış açısından yorumluyor. “Oruç tuttuğumuzda bağırsaklarımızda bulunan mikroplar ve parazitler de aç kaldıklarından birbirlerini yerler ve dolayısıyla bağırsaklarımız temizlenmiş olur.” Söylediklerine o kadar inanmış ki, sözlerine ekliyor: “Bu böyle bilinmeli”. Bir ferman olarak, önemli bir buluş yapmış edasıyla. Hiçbir tıbbi eğitimi bulunmadığı için bu kişi insan vücudunu nasıl düşünüyorsa! Hoş o akademik ünvanı nasıl aldığını da bir türlü çözemedim. Uluslararası bilimsel yayın indekslerinde tek bir yayını bile bulunmuyor.
Aslında sorun sadece herhangi bir sağlık eğitimi almamış kişilerde değil. Bahsetmek istediğim bir diğer örnek ise yine alanında tanınmış bir uzman hekim/akademisyen ile ilgili. Bir süre önce benimle röportaj yapmak üzere odama gelen TV muhabiri bayan, bitki çayları hakkında konuşmamız sırasında kendisinin “akdeniz ateşi” hastası olduğunu, ancak çok sevdiği halde hekiminin yeşil çay içmesine izin vermediğini söyledi. Merak edip, nedenini sorduğumda aldığım cevap gerçekten komikti. Bayanın rutin kontrollerinde karaciğer enzim değerleri bozuk çıkmış (yani karaciğerinde bir sorun var). Uzman nedenini öğrenmek için “Neler yedin, içtin?” diye sormuş. Akdeniz ateşi hastalarının sürekli olarak kolşisin içerikli tableti kullanmaları gerekmektedir. Bayan muhabir de “kolşisin tabletin yanı sıra sadece kısa bir süre önce geçirdiği soğuk algınlığı için parasetamol (ağrı kesici) içerikli bir ilacı kullandığını ve yeşil çay içtiğini” söylemiş. Uzman hemen karaciğer değerlerini bozan etken olarak suçlu yeşil çayı görerek, bir daha yeşil çay içmemesini önermiş. Hâlbuki bayanın kullandığı ilaç içerisinde bulunan parasetamolün karaciğer üzerinde olumsuz etkileri çok iyi biliniyor. Yani, yetersiz bilgiye sahip uzman suçlu olarak yeşil çayı görmüş, hastasını yanlış yönlendiriyor. Benim merak ettiğim bu yanlış bilginin ne kadar yayıldığı!
Kanımca sorun, akademik ünvanlı ya da ünvansız kişilerin yeterli bilgiye sahip olmadıkları konularda kendi yanlış bilgi ve öngörülerini başkalarına doğruymuş gibi aktarmalarında. Özellikle 2000’li yıllardan sonra sağlanan bilimsel gelişmeler; hastalıkların nedenleri, hastalıklar ve kullanılan ilaçlarla tüketilen besinlerin ve kullanımı giderek yaygınlaşan bitki çayları dâhil bitkisel ilaçlar ve besin desteklerinin etkileşimlerini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan bu gibi yanlış yönlendirmelerden kaçınmak için doğru GÜNCEL bilimsel müracaat kaynaklarının izlenmesi ya da konunun gerçek muhatabı olan gerçek fitoterapi uzmanlarına (kendini fitoterapist hisseden değil, yüksek lisans eğitimini tamamlamış) danışmalarını öneririm.
Profesörden seçme saçmalar
Sağlıkla ilgili yazılar ya da programlar Gazeteler ve TV’ler gibi basın organlarında halk arasında en çok okunan ya da izlenen programlar arasında yer alıyor. Özellikle besin olarak tüketilen veya sağlık için yararlı diğer bitkisel ürünlerin sağaltıcı özellikleri hakkındaki yazılar daha fazla ilgi çekiyor. Hal böyle olunca da gazeteler ve TV’lerde herhangi bir akademik bilimsel geçmişi olmayan, ya da sağlıkla ilgi olmayan bir mesleğin akademik ünvanlı bireyleri boy gösterip saçma önerilerde bulunuyorlar. Aslında bu kişilerin yaptığı yayınlar biz Farmakognozi ve Fitoterapi akademisyenleri için, ünlü komedyenlerin yaptığı gösteriler kadar eğlenceli olabiliyor. Birbirimize anlatıp gülüyoruz. Bizi eğlendiriyor ama, ya bu konuda doğru bilgiye muhtaç insanlarımız için! Hangi bilginin doğru olduğunu bilemeden kişinin akademik unvanına aldanıp okuduğu ya da izlediği bilgeye inanıyor. Bazen sağlığı tehlikeye atabiliyor.
Hafta içerisinde telefonumdan beni arayan bir bayanın “Beyaz çayla” ilgili olarak bana yönelttiği soru, bu tip sözde akademik ünvanlı kişilerin neden olduğu yanlış yönlendirmelerin bir sonucu. Ulusal gazetelerimizden birinin arka sayfasında her gün yayımlanan Prof.Dr. G.L. adı ile sözüm ona yabancı bir doktorun verdiği birkaç satırlık bilgiler, gerçekten FACİA boyutunda. Zaten böyle bir kişi muhtemelen yok, yani hayali. Çünkü en kapsamlı bilimsel araştırma tarama kaynaklarında (SCOPUS ve PubMed) yaptığım sorgulamada bu isimde bir kişinin bulunmadığı görülüyor! Tabi aynı bilimsel kaynaklarda ülkemizin çok nadide kıymeti (?), halkımızın sık sık televizyonlarda görerek her konuda (bitkisel ilaç, taşların enerjisi, siyaset, din, astronomi, metafizik, vd.) derin bilgilerinden yararlandığına inandığım iki profesörümüzün de hiçbir kaydı bulunmuyor (!!!!).
Bu şahıs gazetede “Beyaz çayın demlendiğinde renginin beyaz olması gerektiğini” yazmış. Bayan ise satın aldığı beyaz çayların demlendiğinde sarımsı-yeşil renk verdiğini görerek satıcıların kendisini aldattığını düşünüyor. Daha önce yazılarımda beyaz çayın ne olduğu hakkında bilgiler vermiştim. Beyaz çay, çay bitkisinin açılmamış tomurcuk halindeki en uçtaki yaprağından hazırlanıyor. İşlem görmediğinden üzeri beyazımsı tüyler ile kaplı olan bu körpe tomurcuğa “beyaz çay” adı veriliyor. Aynı bitkiden elde edilen Yeşil çay ve Siyah çaya göre sağlığımız için yararlı kateşinler bakımından daha zengin. Gerçekte kaynar su ile hazırlanan bir yaprağın beyaz renk vermesi mümkün olamaz, çünkü fotosentez yapıyor. Aslında üç beyaz diye adlandırılan un, şeker, tuz, hiç birinin orijinali beyaz değil; saflaştırılarak beyaz hale geliyor.
Prof.Dr. G.L.’nin her gün yayımlanan seçme saçmaları epeydir dikkatimi çekiyordu. Sanırım yazılarında yanlış olmayan bir bilgi kırıntısına bile rastlamak mümkün değil. Birkaç örnek vereyim isterseniz; Depresyon tedavisinde patates yenilmesini; karaciğer yağlanması için her gün bir fincan kahve içilmesini; tansiyon, kolesterol ve kansere karşı her gün domates yenilmesini öneriyor. Böbrek taşını düşürmek için bol kereviz tüketin diye önermiş, hâlbuki böbrek taşına etkili olan kısım kerevizin tohumudur.
Bunun gibi gerçek dışı saçma öneriler sadece insanların kafasını karıştırmakla kalmıyor, şüphesiz. Tutku ile inandığım, bilimsel araştırma bulgularına dayandırılarak sağlığın korunması ve hastalıkların tedavisine yardımcı olabilecek “Bilimsel fitoterapi” uygulamalarına büyük zarar veriyor.